"Kömür tozu patlamasına karşı baraj yapılmadı"

41 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı Amasra Müessesesindeki patlamanın üzerinden iki hafta geçti. Başlatılan soruşturma süreci devam ederken iki haftadır ne bir şüpheli var ne de gözaltı.

Patlama neden ve nasıl oldu soruları yanıt beklese de madenci kentinde pek çok kişinin ortaklaştığı şey facianın göz göre göre geldiği. Kentte konuştuğumuz eski madenciler ve madende çalışan işçilere göre kömür tozu patlamasını engelleyecek su torbası ve taş tozu barajının olmaması katliamı büyütürken Maden Mühendisleri Odası ise birkaç sene öncesine kadar madende iş güvenliğinden sorumlu mühendislere oda tarafından eğitim verildiğini belirterek, “Ama bu bizden alındı. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü uzaktan eğitim veriyor” diyor.

"ALLAH’A EMANET ÇALIŞIYORDUK"
Cengiz Yaşar Alpan emekli bir maden işçisi. 24 yıl madende çalıştıktan sonra 2004 yılında emekli oldu. Alpan’ın en önemli iddiası ocaktaki kömür tozu miktarına dair. Ocaklarda kömür tozu için önlem alınmadığını, kömür tozu barajlarının (taş tozu ve su barajı) yapılmadığını söylüyor. Gerekli önlemler alınmadığı için her yerde kömür tozu olduğunu, bunun da patlama sonrası katliamı büyüttüğüne dikkat çekiyor: “Patlama oldu, ortam kömür tozu dolu. Oksijen var, kömür tozu alev topuna dönüştü. Ve sonuç 41 işçi. Birçoğu yanarak öldü...”

Patlamanın yaşandığı ocakta çalışan işçilerden biri de emekli madenci Yaşar Alpan’ı doğrulayan ifadeler kullanıyor: “Bir patlama varsa, ilk önce grizu patlaması olur sonra kömür tozu patlaması. Havada uçuşan kömür parçacıklarını komple yakar. Bu kotlarda uzun zamandır uygulanan bir şey değildi taş tozu, kömür barajı. -350’de de yoktu. Taş tozu olunca etraf beyaz olur. Kömür tozu patlamasına karşı Allah’a emanet çalışıyorduk.”

Yine aynı ocakta, gündüz vardiyasında çalışan bir başka işçi ise -300 kotunda taş tozu ile su barajının olduğunu söylüyor ancak -350 kotunda her ikisinin de olmadığını: “Zaten -350’de ayak dibinde çalışan işçiler yanarak öldü, -300’dekiler ise zehirlendi. Çünkü -350’de kömür tozu barajı ve taş tozu yoktu.”

Sayıştay’ın 2019 denetim raporunda kömür tozu miktarına ilişkin şu uyarı yer alıyordu: “Müessese ocaklarında meslek hastalıklarının önlenmesi ve iş güvenliği açısından solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele kapsamında alınan önlemlerin zaman zaman yeterli olmayarak Tozla Mücadele Yönetmeliğinde belirtilen maruziyet sınır değerlerinin aşıldığı görülmüştür. Yeraltında kömür kazısı ve nakli sırasında oluşan kömür tozları havalandırma ile bütün ocağa yayılmakta, tane boyutu çok küçük olan (200 mesh ve altı) tozların sürekli ortamda dolaşmaları hem infilak riskini artırmakta hem de solunabilir toz konsantrasyonunun artması çalışanların sağlığını olumsuz etkilemektedir.”

KATMAN KATMAN İHMALLER
Emekli madenci Alpan’a göre galerilerin arası da en az 100-150 metre olmalı. Oysa patlamanın yaşandığı ocakta bu mesafe 50 metreye kadar düşmüş. Alpan’ın iddiası şöyle: “Rödovans anlaşmalarıyla çalışma alanı oldukça daraldı, -400’ün altı HEMA’da zaten. Öyle olunca -250’den sonra -300 ve -350 metre derinliklerde galeri açılmış. Yani TTK’nin çalışabileceği alan da ilk -400 metreye sıkıştı. -400’üncü metrede HEMA çalışacağı için TTK’nin en aşağıdaki galerisinin -350 metrede olması gerekir.”

Bunun nasıl bir risk oluşturduğuna ilişkin ise şu bilgileri veriyor Alpan: “Madenin her katmanında metan oluşur, siz havalandırmayı düzgün yaparsanız metanı tahliye edersiniz. Bu havalandırmanın sağlıklı işleyebilmesi adına da galeriler arasındaki bu mesafenin korunması gerekir. Bunu yapmazsanız havalandırma sağlıklı olmaz. O saatten sonra hangi tedbiri alırsanız alın, bu patlama kaçınılmaz olur. Çünkü biriken metan tahliye edilemez.”

Ocakta çalışan işçi ise uzun süredir çeşitli biçimlerde dile getirilen havalandırmada tadilat yapılacağı bilgisini paylaşıyor: “Dışarıda duman çıkan yer var ya, oradaki aspiratörler değişecekti. Ocak içindeki havayı çeker o. Orada yüklenici firma tarafından bir sıkıntı çıkmıştı. Öyle bir bilgi gelmişti bize. İhmal olmasa bu olaylar yaşanmazdı. Ben 13 yıldır buradayım, babam dedem buradan emekli. Böyle büyük bir patlama olmamıştı. Bir ihmal var belli ki.”

Önceki vardiyada çalışan bir başka işçi ekliyor: “Fanlar değişecekti. O kazadan önce yapılsaydı işçi ölümleri daha az olabilirdi.”

"SÖYLEDİK, BİZE ‘KÖMÜR LAZIM’ DEDİLER"
Maden işçisi önemli bir noktaya da dikkat çekiyor. Daha önce üretim yaptıkları alanın ayrı ayrı olduğunu belirten işçi şunları anlatıyor: “Yani şöyle anlatayım, -350 ve -300 kotlarında bu kadar işçi çalışmazdı. Biz bunu söyledik sendikacılara da kurum yöneticilerine de. -250 kotunda galeri açılabilirdi. Bütün işçileri bu kotlara aldılar, ayrı ayrı üretim yerleri olsaydı bu kadar can kaybı olmayabilirdi. Ama ‘Kömür lazım’ dediler. Biz söyledik ama onlar fazla da dinlemezler işçileri. Sendikacılar hiç doğru dürüst ocağın içine girmezdi. Dışarda dururlardı.”

‘BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIZ, TEDİRGİNİZ...’
Madende emekli olan işçilerin yerine alım yapılmadığı, işçi sayısının günden güne azaldığı Sayıştay raporlarına dahi girmiş bir gerçek. Maden işçisi şunları anlatıyor:

“Sendika da biliyor işçi açığı olduğunu, genel merkez de biliyor. Onlar nasıl bir politika izlediler ben anlamıyorum. Sendika sadece çay çorba içilecek bir yer değil, tedbirleri almak, taleplerimizi iletmek zorundalar. Ama bunlar anca o bakan bu bakan geldi deyip fotoğraf çektirdiler. Şimdi moral izni bitecek ne yapacağız, ne olacak? Yıllık iznimizden mi kullanacaklar, bizi Zonguldak’a mı gönderecekler, her şey belirsiz. Tedirginiz. Sendika bu meseleye dair de hiçbir bilgilendirme yapmıyor. Sendikadan devletten, bakanlıklardan hiçbir açıklama yok ne olacağına dair. Düşünüyoruz, senelik izni olmayanların gelecek seneki izinlerini mi kullandırtacaklar?”

LİYAKATSİZLİK, KAYIRMA, SİYASİ MÜDAHALE!
Bugüne kadar pek çok kez duyduğumuz iddialar arasında, hem norm kadronun altında işçi çalıştırılması hem de ‘AKP’li kadroların’ kayırıldığı meselesi var. Emekli madenci Alpan buna ilişkin şöyle diyor: “Bir iş yerindeki vardiyaya bile siyasi müdahale var. Siyasi baskı neticesinde bazı kişilere ayrıcalık tanınıyor. Bazıları çalışmıyor, bunların çalışıp çalışmamasına siyasi parti karar veriyor. Şimdi oradaki bürokrat, yönetici siyasi baskı altında kalabilir ama sendikacı tavır gösterecek. Sendikanın asli görevi iş yerinden adil bir şekilde çalışması için işçinin haklarını korumak. İş güvenliği, iş yerindeki haklar, ekonomik haklar... Sendikacı tavır göstermediği zaman işler değişiyor. İşçiler arasında birlik bozuluyor bu siyasi müdahalelerle. Yer altında işçi kardeşliği bitmiş bugün, işçi birlikteliğini koparmışlar, birlikte hareket etme yeteneklerini ellerinden almışlar. Sorun olunca işçi bileşip madene girmezdi, şimdi sendikacıya söylemiyor bazen, çünkü söylese bir şey de değişmiyor. Ailesine anlatıyor sorunu ama... Bile bile giriyor yine de madene.”

Böyle olunca en kötü işler yeni gelene ya da ‘torpil’i olmayanlara kalıyor. Madende çalışan işçi anlatıyor: “Üretim üretim üretim. Kış geliyor. Kömür yardımı yapılacak diye üretim artmıştı. Dışarıda hiç kömür olmadığını görmüşsünüzdür, çıkardığımız direkt gidiyordu, birikmiyordu. 110 kişi vardı diyorlar. 41 kişi vefat etti, 11 yaralı çıktı. 50 kişi de dışarıda. Onlar maden içinde değillerdi. İçeride üretim yapanların çoğu öldü. Dışarıda duranlardan 15-20 kişi 2000 girişli, 2009 girişli de bir o kadardır. Çünkü ocak da askerlikteki gibidir. En son gelen her işi yapar. Bir de elemanların, şeflerin, çavuşların yetersiz bilgilendirilmesi, eğitimin yetersizliği kazayı etkiledi bana göre.”

Önceki vardiyanın işçisi de bu duruma şöyle bir yorum yapıyor: “Burada Ak Partili olursan her yer açık sana.”

BAĞIRMIŞSIN, ÇAĞIRMIŞSIN SENİ DUYAN YOK…
Amasra’da denk geldiğiniz pek çok kişi eski maden işçisi. Esnaf, taksici, balıkçı... 2015 yılında emekli olan bir işçi, sorunların yeni olmadığını söylüyor. Kendisini emekli olmaya iten sürecin azalan işçi sayısı ile birlikte artan iş yükü olduğuna dikkat çekip ekliyor: “Pano ayak üretici olarak 8 yıl direk çektim. Bu yüzden idrarım kan akardı. İş yoğunluğu çoktu. Zamanla işçiler daha da azaldı, azaldı. Yarış oraya yarış buraya. Motorcu olarak kömürü alıyorsun, malzeme sıkıştı git onu yap, git makası çek. 4 kişinin işini yapıyorsun. Bu iş kazasına neden olur tabii. Ben neredeyse kafamı koparıyordum. Emekliliğim dolar dolmaz bıraktım. Daha burada durmam dedim.”

Bir çırpıda sıralıyor işçilerin anlattıklarının benzerini: “Bütün devlet kurumlarının kömürü buradan gidiyor. İhmalkarlık olabilir, ama bunu da denetlemek lazım. Kader diyorlar, bu veba mı, ne kaderi ya? Kaderde senin zengin olman var da benim hep ölmem mi var? Sen önce tedbirini alacaksın, sonrası tamam. Tedbiri alma, sonra kader... Kaderde bir şey varsa onun tedbirini alacaksın. Amirler kafalarına göre prim yazıyor, o primler nereye gidiyor? Senin adamın benim adamım vardı. Ben işe girdiğimde Kurucuşile tarafı sen bize oy vermediğin için en zor işlere, haydi. Bağırmışsın çağırmışsın seni duyan yok ki.”

‘İŞ GÜVENLİĞİNDEN SORUMLU MÜHENDİSLERE UZAKTAN EĞİTİM!’
Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Çağlar Öztürk ise başka bir noktaya dikkat çekiyor. Madende çalışacak mühendis eğitimlerinin önceden odalarınca verildiğini ancak bir değişiklikle bunun artık Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından verildiğini anlatarak anlatıyor: “Birkaç sene önce maden mühendisleri okuldan mezun olduğunda, daimi nezaretçi eğitimini odamızdan alıyordu. Nezaretçi dediğimiz kişi madende iş güvenliğinden sorumlu mühendis. Yasada değişikliğe giderek MAPEG’e verdiler. Dava ettik, Danıştay’da kazandık, ama buna rağmen MAPEG uzaktan eğitimle bunu vermeye devam ediyor. Uzaktan nezaretçi eğitimi olur mu? Oluyor bu ülkede.”

Mühendis eksikliğine de dikkat çekiyor Öztürk: “Amasra’da maden mühendisi eksikliğinden dolayı nöbetçi mühendis uygulaması yapılıyor. Yeteri kadar mühendis yok. Daha yeni gelmiş mühendisi geldiği hafta atadılar vardiyaya. Soma davasını takip ettiniz. Soma davasında bir tane mühendise bütün sorumluluğu yıkıp kapattılar. Burada da bunu yapacaklar. Onların başında müdürler, bakanlar var, bu talimatlar telefonla veriliyor bunu kimse görmüyor.”

Maden işçilerinin dikkat çektiği liyakat ve kadrolaşmaya bir de sorumlu kademelerden bakıyor Maden Mühendisi Öztürk: “Atadıkları adamlar parti adamı gibi davranıyorlar. Özellikle partilerin eşiklerinde yatanlar... Amasra TTK’nin genel müdür muavini emekli oldu, şimdi orası için partide savaş var. Balık baştan kokar. İş kademelerinde gerekli liyakat sahiplerini atamazsanız, yukarıda ne kadar laçkalık olursa aşağıda da o kadar olacak. Kamu makamları arpalık gibi eşe dosta dağıtılıyor.”

Ayrıca Türk-İş ve Genel Maden İşçiler Sendikasının tutumunu da eleştiren Öztürk, “Sendika yönetimi AKP delegeleri ya. Bu iş böyle yürümez. Patron-devlet-sendika iş birliği var burada” diyor.

‘ÖZELLEŞTİRME KENTİN SOSYOEKONOMİK YAPISINI BOZDU’
Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır emekli bir öğretmen. Uzun yıllar kentte sendikal mücadele vermiş. Kente dair anlattıkları dikkat çekici. Özelleştirme furyasının ağır sonuçlarına şöyle anlatıyor: “1980’ler ile birlikte genel anlamda başlayan bu özelleştirme furyasından burası da nasibini alıyor. Niyet aslında özelleştirmek kurumu. Ancak o dönem hem bölge insanı ve madenciler ciddi bir direnç sergiliyor. Ancak genel bakış ondan sonra madenlere dönüp çok değişmiyor. Yani gittikçe küçülen, geniş rezerv sahalarını özele devreden anlayış. 2005 tarihinde mevcut kurumun çalıştığı sahaların dışında kalan geniş rezerve alanı ki burada bir parantez açmak lazım Amasra Türkiye taşkömürü rezervinin ciddi bir bölümünü ihtiva eden bir kent burası. 600 milyon tonun üzerinde. TTK’nin hükmettiği sahaları üzerinden baktığımızda üçte birinden fazla toplam rezervin. Bu geniş rezervli saha B sahası altında ihaleye çıkıyor. İhaleyi de Hattat Holding kazanıyor. Ancak işte o tarihten bu tarihe bir kaşık, bir ton kömür yok. Kaldı ki, firmanın bakanlığa sunduğu raporlarda kurumun kendine devrini istediğini de biliyoruz. Hâlâ üretim olmamasına rağmen burada varlığını devam ettiriyor. Biz de artık son noktada şunu söyledik, bu rezerv bölge insanına istihdam içinde oldukça önemli. Burayı devlet işletsin. Temel talebimiz bu. Şirketin termik santral hedefi, halkın direnciyle hukuki zamanda püskürtülmüş durumda şu an. Bu bölgedeki bu özelleştirme tehdidiyle başlayan süreç üretimi daraltan, istihdamı daraltan ülkeye de ciddi ekonomik kayıplar yaşatan bir süreç. Küresel enerji krizinin de yan etkisiyle bu kurum aynı zamanda sosyal yardım anlamında, bölgesel çok ciddi işlev gören bir kurum, burada ihtiyaçlar var, iddialardan birisi de bu. Ciddi anlamda bir üretim zorlaması olduğu iddiası. Bu üretim zorlaması liyakatsizlik ile de birleşince, yatırım eksikliği ile birlikte aslında bu facianın kilometre taşları döşeniyor. Dünyada yeraltı madenciliği yapan tek ülke Türkiye değil ya da tek kurum Amasra müessesesi değil. Hem aileler için hem ülke genelinde bir daha böyle bir felaketin yaşanmaması için bu sürecin en şeffaf şekilde yürütülmesine katkı sağlayacak herkesle birlikte çalışacağız. Özelleştirmenin buradaki üretim, istihdam, yatırım ihtiyacını karşılamadığı çok net. Dolayısıyla kentteki insanların refleksi şu. Maden, kömür çıkarma, yeraltı madenciliği kamu eliyle yapılmalı. Tüm tedbirler alınarak yapılmalı, üretimi de artırmalı, istihdamı da artırılmalı, bunun olabilmesi için de yatırımın artması şart. Maliyet hesabı maliyet unsuru yani bu rakamlarla topladığımızda başka bir şey görüntü çıkabilir ama şunu unutmamak lazım, hele hele bugün Avrupa'nın dünyanın, Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı ortam düşünüldüğünde enerji, hele hele taş kömürü stratejik bir sektördür, rakamlarla bakılmaz. Devlet adına yetkililerin, ilgili bakanlıkların bu tutumu tekrar gözden geçirmesi gerekir, sorgulaması gerekir. Taş kömürü özelleştirme kapsamına alınacak. Kâr zarar hesabıyla yönetilecek bir üretim süreci değildir. Bir de ek yapmalıyım. Kamudaki birçok yerde olduğu gibi maden işletmesinde de liyakat problemi olduğu ciddi konuşuluyor kentte. Liyakatin aşındırılması bu facianın önemli sebeplerinden biri olarak konuşuluyor. Yine kurumun üzerinde çok uzunca zamandır -TTK olarak söylüyorum- dolanan bir özelleştirme kara bulutu var.”

‘TECRÜBE AKTARIMI ZAYIFLADI’
Amasra Kent Konseyi Başkanı Hüseyin Çoban da özelleştirme kapsamında azaltılan işçi sayısıyla beraber tecrübenin işçiden işçiye zamanla aktarımının köreldiğini, bunun da iş güvenliğini tehdit eden bir unsur olduğunu ifade ediyor: “Burada ustalığa beceriye dayanan ve birbirine gelenek aktarmaya dayanan bir sistem ortadan kaldırıldı. Kimseyi işe almamaya başladılar. Madeni gözden çıkarttıkları için küçülterek satarak, işçi sayısını azaltmaya gittiler. Bu işletmeler kendilerini iyileştirecek bir şey yapamadılar. Yani her dönem küçülmeye, özelleştirmeye özen gösterdiler. Küçülme ve özelleştirme olunca işçi sayısı azaltıldı. Atim bölgesi sıkıştırıldı. İnsanların tecrübelerini bir sonraki işçilere aktarma işi de azaltılmış oldu. Amasra Taş Kömürü İşletme Müessesesinde (ATİM) işçi sayısı 5 binlerden 700’lere düşürüldüğünde tecrübesini bir sonrakine aktarmanın önemi unutuldu. Ustalık denen şey böyle çabuk çabuk ve hemen öğrenilen bir şey değil, birinin yanında öğrenmek zorundasınız. Bu çocukların hepsi aynı yaş grubuydu. Yerüstünde sistemler, harcamalar, o binalar, o yakıt giderleri, yani yer üstündeki müdürlerin sayısı, müdürlerin sayısı değişti mi? Yani işçi sayısı azalırken? En önemli şey o insanların tecrübeleri. Torpille girdiğini bilen, kendi hakkını aramayı değil de her söyleneni yapmaya alışmış işçi gidip şikayet etmeyi, hakkını aramayı da unuttu. Madencilik kömür işletmesi son 20 yıldır aslında şehrin hayatından da geri çekildi. İşçi yerine de mekanize bir çalışma sistemi getirdiler. Mekanize bir sistemin çalışmasının burada zor olduğunu biliyoruz. Çünkü kırık fay hatları var. Yani madeni böyle önünde kömür bloğu duruyor da böyle çıtır çıtır makineyle yapamıyorsun. İnsan emeği lazım. Onu da bitirdiler.”

KAYNAK: www.evrensel.net (Meltem AKYOL - Hilal TOK)